kadrolu personel

Yalnızlık temalı filmleri derledik. Sizi derinden etkileyecek harikulade yapıtları ilginize sunuyoruz. Repertuarınızı genişletecek, gönül rahatlığı ile sevdiklerinize tavsiye edeceğiniz filmler: 

On The Road, Walter Salles (2012)

Kitaba ne kadar sadık kaldığı tartışılabilecek olan Jack Kerouac’in aynı isimli romanından uyarlanmış filmde yolları gördükçe sizin de içinizdeki yeni kapılar açılıyor…

“…çünkü sadece çılgın insanlar çeker benim ilgimi, yaşamak için çıldıran, konuşmak için çıldıran, her şeye aynı anda ihtiras duyan, asla esnemeyen ya da beylik laflar etmeyen…ne ki gece boyu maytaplar gibi yanan, yanan, yanan tipler.”

Taxi Driver, Martin Scorsese (1976)

“Biri” olmaya çalışan “bay hiçkimse”nin gece yarısı taksiciliği yaptığı New York sokaklarında yalnızlığın dürtüsüyle insanları korumaya çalışma hikayesi… Yönetmen Martin Scorsese ve başrolde Robert de Niro oynuyor.

The Return,  Andrey Zvyaginstev (2003)

Kendilerini 12 yıldır görmedikleri babaları ile birden uzun bir yolculukta bulan iki erkek kardeşin hikâyesi. Nihayetinde baba ve oğul ilişkisini sembolik bir mücadele halinde izliyoruz.

Reprise, Joachim Trier (2006)

Yazar olma hayali ile büyümüş, gençlik enerjisi ile dolu iki arkadaşın ayrılan yollarını ve süregelen olayları kimlik, hafıza, ilişkiler, çöküş ve etrafındaki dünyaya yabancılaşma gibi temalar etrafında izliyoruz. Trier’in ilk filmi olan Reprise, birbiriyle karakterler açısından pek de ilişiği olmayan üçlemenin ilk filmi. Diğer filmleri sırayla; Oslo August, 31st  ve The Worst Person in the World.

Three Colors: Blue, Krzysztof Kieślowski (1993)

Polonyalı yönetmen Krzysztof Kieślowski’nin Fransız bayrağının renklerini kullandığı, “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” temalarını kendi üslubuyla ele aldığı üçlemenin ilk filmi olan Bléu’da “Tamamen özgür olabilir miyiz?” sorusunun cevabı aranır.

Film, Julie’nin besteci olan eşi ve beş yaşındaki kızı Anna’yı trafik kazasında kaybetmesi ile başlar ve yaşadığı travma sebebi ile hayatındaki çoğu şeyi yok edip kendisi için hiçbir bağ, dostluk istemediği yeni bir özgürlük alanı kurmaya kalkışır. Her türlü aidiyet duygusunu reddeden, neredeyse önceki bütün hayatını ve öznelliğini yitiren Julie, aslında eski ve parçalanmış olanı birleştirmektense yeniden bir “oluş” için çabalar.

“Kocam ve kızım öldüler, artık bir evim de yok. Eskiden mutluydum. Ben onları seviyordum, onlar da beni. Artık yapmam gereken tek bir şey olduğunu anladım: HİÇBİR ŞEY. Ne mal, ne mülk, ne hatıralar, ne kardeşlik, ne aşk ne de bir bağ istiyorum. Bunların hepsi bir tuzak…”

Enter The Void, Gaspar Noé (2009)

“Ölümden sonra ne olur?” sorusuna cevap niteliğinde olan filmde Tokyo’da kız kardeşiyle birlikte yaşayan genç bir uyuşturucu satıcısı Oscar’ın polisler tarafından öldürülmesinin garip bir hikayeye tanık oluyoruz. Ölüm sonrası yolculuğu Gaspar Noe’den seyrediyoruz…

The Three of Life, Terrence Malick (2011)

1950’lerde Teksas’ta yaşayan bir ailenin trajik öyküsünün  anlatıldığı bu filmde Malick, masumiyetin yitimi, doğum ve ölüm, aile içi çatışma gibi konuları ele alıyor ve müthiş bir sinematografik deneyim sunuyor.

“Birbirinize yardım edin. Herkesi sevin. Her bir yaprağı. Işığın her bir huzmesini. Mutlu olmanın tek yolu sevmektir. Sevmezseniz hayatınızı boşa harcarsınız.”

Paris, Texas, Wim Wenders (1993)

Bir adam. Kim olduğunu bilmeden yürüyor.

Paris, Texas, yıllar öncesinden terk ettiği ailesine kavuşma hasretiyle dolu bir adamın melankolik hikâyesini anlatıyor.

“Görmeyi o kadar istiyordum ki, artık hayal etmeye bile cesaret edemez oldum.” 

Lost, Lost, Lost, Jonas Mekas (1976)

Jonas Mekas, savaş sonrası Amerika’ya gelip yaşadığı tecrübeleri gösterdiği ve kendini Odysseus’a benzettiği bu otobiyografik belgeselde, memleketini ardında bırakmak zorunda kalıp benzer bir deneyimi yaşıyor. Savaş sonrası göçmenliğin tecrübesini, bir yabancının gözlerinden Amerika’yı ve keşfetmeyi ve öğrenmeyi şiirsel bir anlatımla bize sunan Mekas 16mm’lik kamerasıyla bizi yolculuğuna dahil ediyor.

Derleme: Arjin Bermal